Uzun zamandır bir oyunun beni bu kadar etkilediğini hatırlamıyorum. Bilgisayar dünyasında 20. yılıma yaklaşırken, oynamadığım oyun kalmadığını da düşünürseniz, yazacaklarımda ne kadar haklı olduğumu da anlatmış olurum.
Oyunun adı The Room, hatta hızımı alamadım ve 2. serisi olan The Room Two yu da 2 günde bitirdim. Oyun ile ilgili detaylara geçeceğim birazdan ama önce mobil dünyadaki oyun maceramı anlatmak istiyorum.

Bundan 3 yıl önce Android akıllı telefon kullanmaya başladığımda obil oyunları kurmam ile kaldırmam arasında en fazla 30 dk ya da 1 saat bir zaman aralığı olurdu. Genelde telefona yükleyip oyunu açtıktan sonra ömrü 2-5 dk arası oluyordu.
Durmadan koşup sağa sola geçip zıplatan Temple Run, sonrasında Subway Surfers a bıraktı kendisini. Çılgın Hırsız gibi bir çok benzer oyun da türedi. Asphalt 8 in sözde gerçekçiliği bile beni pek tatmin etmedi.
EA firmasının Real Racing oyunu ise gerçekten hoştu. Cep telefonundan bilgisayardaki görselliğe ve gerçekçiliğe en yakın oyunlardan biriydi. Ama uzun süreli yine insan kullanamıyor ya da benim zevklerimle tam örtüşmüyordu.

Yine her zamanki gibi Google Play Store dan ne yüklesem diye oyunlar kategorisinde dolaşırken ücretli oyunlar arasında The Room u gördüm. Aslında böyle odadan kaçış oyunları tecrübem de olmuştu. Muhtemelen aynıdır diye önceleri es geçtim ama sonra yorumları ve puanlamasını görünce denemeye karar verdim.

Bu arada kesinlikle yazıyı advertorial bir yazı olarak görmeyin. Beni tanıyanlar gerçekten başarılı yazılım ve kişileri takdir edip siteme taşıdığımı bilir.
Her neyse The Room oyununu yükledim ve inanamadım. Evet bulmaca çözme mantığı ile hareket edip parçaları birleştirip anahtarlar bulup bir şeyleri açmaya ve sonuca ulaşmaya çalışıyorsunuz. Ama bunlar 2 boyutlu basit grafikler ile değil. Gerçekten çok profesyonelce hazırlanmış gerçeğe çok yakın 3 boyutlu müthiş ses efektleri ile bütünleşmiş gerçekten sizi alıp oyunun içinde baş rol veren müthiş bir atmosfer yaratıyor.

Oyunu 2 gün boyunca elimden bırakamadım. takıldığım ve çözemediğim şeyler oluyordu. Oyundan çıkıp sakin kafayla yeniden etrafı kurcaladığınızda yeni şeyler buluyorsunuz. Zaten oyunda ortalama 3 aşamalı ipuçları görünüyor. Bunları anlamak için orta düzeyde İngilizce biliyor olmanız gerekiyor.
Beni kendine öyle bağladı ki oyun bittiğinde gerçekten helal olsun dedim ama tadı da damağımda kalmıştı. Acaba yenisini yaptılar mı diye baktım evet The Room Two isimli yeni serisi yayındaydı.
Onu da denedim. Bu sefer adamlar gerçekten kendilerini de aşmışlardı. Oyunda daha fazla gizem, gerilim ve ilginç detaylar oluşturmuşlardı. İlk oyuna göre daha uzun bir senaryosu var. Ve öylesine detaylı ki,
Mesela bir bölümde küçük, maket bir korsan gemisinin dümenini bulup gemiye takmanız gerekiyor. Düşünsenize kocaman bir oda birden fazla masa ve bir çok düzenek hepsi de müthiş bir zekanın eseri.

Dediğim gibi mistik bir havada geçiyor oyun. Her şey gerçek hayattaki gibi cereyan etmiyor ya da “Bu da nasıl olur?” diyebileceğiniz yerler var, ama zaten gerilim veren noktalardan biri de bu.
Gerçek hayattaki gibi tornavida kullanıp çekmeceleri açıyorsunuz, sürgüler ile oynayıp ok bile atıyorsunuz. Akü şarj edip bozulan sigortayı değiştiriyorsunuz.
Fireproof Games tarafından geliştirilen oyunun 2. serisini de 2 günde bitirdim. Çok vaktim olmamasına rağmen kendisine yapışmanızı sağlıyor itiraf etmeliyim.
Ancak size tavsiyem Youtube da geçemediğiniz yerleri gösteren yol göstericiler yani Walkthrough lar var oyun ile ilgili. Kesinlikle bunlara bakmadan oyunu oynayın sonra hiç zevk alamazsınız.
Benim gibi bulmaca çözmeyi seviyor ve akıllıca tasarlanmış kurgu ve oyunlar hoşunuza gidiyorsa hemen inceleyin derim.
Yakın zamanda Steam üzerinden PC versiyonu da çıkmış.
Yani kısacası Flappy Bird, AA gibi saçma ve sinir bozucu oyunlardan sonra bu oyun ilaç gibi gelecek. Benden söylemesi.